Dolar 36,5976
Euro 39,9491
Altın 3.429,98
BİST 10.438,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Çok Bulutlu
İstanbul
23°C
Çok Bulutlu
Per 24°C
Cum 24°C
Cts 25°C
Paz 18°C

Aşk beyinde başlıyor, beyinde bitiyor

İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen Aşkın Muhteşem Biyokimyası Semineri’nde Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya/Temel Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Derya Özsavcı, aşkın kesinlikle kalp ile ilgili bir duygu olmadığını belirterek “Aşk tamamen beyinde başlıyor, beyinde bitiyor. Aşkın süreci, beyin tarafından üretilen nörokimyasallar, nörotransmitterler, vücudun endokrinolojik sistemi tarafından üretilen hormon ve kimyasalların birbiriyle karışık dansıyla üretilen bir süreç” dedi.

Aşk beyinde başlıyor, beyinde bitiyor
11 Mart 2025
A+
A-

İstanbul Atlas Üniversitesi Vadi Kampüs Dr. Ralph A. DeFronzo Oditoryumu’nda gerçekleştirilen seminerde Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya/Temel Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Derya Özsavcı, aşkın biyokimyasını anlattı.

AŞKIN KALPLE HİÇBİR İLGİSİ YOK 

İnsanoğlunun aşkı asırlar boyunca kalple ilişkilendirdiğini belirten Özsavcı, yapılan bilimsel çalışmaların aşkın kesinlikle kalple ilgili bir duygu olmadığını ortaya koyduğunu söyledi. Özsavcı, “Aşk tamamen beyinde başlıyor, beyinde bitiyor. Aşkın süreci, beyin tarafından üretilen nörokimyasallar, nörotransmitterler, vücudun endokrinolojik sistemi tarafından üretilen hormon ve kimyasalların birbiriyle karışık dansıyla üretilen bir süreç. Aşk oyunu denilen şeyde etkili olan vücudumuzun orkestra şefi hormonlar. Aşkın muhteşem bir biyokimyası var” dedi.

BEYİN AŞKA ÇOCUKLUKTAN İTİBAREN HAZIRLANIYOR 

Beynin aşka çocukluktan itibaren hazırlandığını belirten Özsavcı, “Beyin aşk hormonlarını üretmeden önce doğa bizi aşka hazırlar. Çocuklukta bilinçaltında mükemmel kadın ve mükemmel erkek imajı oluşur. Anne-baba-arkadaş-olaylar-çevre-iz bırakmış pek çok kişinin etkisi ile kafamızda mükemmel kadın ve erkek imajı oluşuyor. Hazırlık sonrasında vakti geldiğinde artık bilinçaltımızda tamamen modellenmiş olan tipe en yakın olan ile karşılaştığımızda dünya birden duruverir ve aşık oluruz” dedi.

İLK GÖRÜŞTE AŞK VAR MI? 

Bilimsel çalışmalara göre ilk görüşte aşkın olduğunu kaydeden Özsavcı, “Çalışmalar diyor ki, bir kişi değişik etmenlerle dopamin, testosteron, serotonin ve noradrenalin düzeyleri aniden artarak 100 milisaniyede normalde ilgisini çekmeyecek birine ilk görüşte aşık olabilir” dedi.

Serotonini hücre içinde taşıyan proteini kodlayan genin uzun ve kısa olmak üzere iki formda olduğunu belirten Özsavcı, “Kısa forma sahip olanlar aşklarını daha ateşli yaşıyor. Daha sık ve kolay aşık oluyor. Uzun form sahipleri, daha oturaklı, duygularını belli etmeyen bir aşk seçmeye meyilli oluyor” dedi.

ERKEKLER İLK GÖRÜŞTE AŞKI DAHA ÇOK YAŞIYOR 

Prof. Dr. Derya Özsavcı, erkeklerde görselliğin olduğu alanların beyinde daha hareketli olduğunu kaydederek “Bu durum erkeklerin kadınlardan daha çok, ilk görüşte aşık olduklarını göstermektedir. Çalışmalara göre erkekler, kadınlara göre daha çabuk aşık olmaktadır. Çalışmalar kadınların tam aşık olma süresinin 15 gün, erkeklerde ise sadece 8 saniye olduğunu ortaya koymuştur” dedi.

“Çalışmalar tüm kalbinizle aşık olduğunuz birini unutmanın 15 ay 27 gün sürdüğünü söylüyor” diyen Prof. Dr. Derya Özsavcı, “Aşkın biyokimyasının 6 ay 18 ayla 3 yıl arasında doruk seviyesine erişiyor. Sonra yavaş yavaş hormonlar inmeye başlıyor.  Sonuç olarak ilişkinin dinamiği, hormonların yarattığı etkiler, oksitosin ve vazopressinin  seviyeleri, sonrasında belki ailenizden ve çevrenizden aldığınız karakter yapınızla aşk ya sürüyor ya da bir yerde bitebiliyor” dedi.

SOSYAL İLİŞKİSİ DÜŞÜK KİŞİLERİN HASTALIK RİSKİ YÜKSELİYOR 

Amerikan Epidemiyoloji Dergisi’nde yayınlanan 30-69 yaşları arasında 5 bin yetişkinle yapılan bir araştırma sonuçlarına sosyal ilişkisi düşük ya da evli olmayanlarda hastalık ve ölüm riskinin yüksek olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Özsavcı, “Kılıçal ve arkadaşlarının yaptığı bir başka araştırmada, sosyal izolasyon ve sevgi eksikliğinin her iki cinsiyette kalp hastalıklarından ölüm için önemli bir risk faktörü olduğu belirtiliyor. Sevgi/romantik ilişkilere sahip olanların Alzheimer, diyabet, baypas sonrası ölüm riskinin az olduğu ortaya çıkmış. ” dedi.

ANNENİN STRESİ, BEBEĞİN GELECEĞİNİ ETKİLİYOR 

Bağlılık hormonu olan oksitosinin yaşamsal öneme sahip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Derya Özsavcı, “Yaşam boyu stres ve olumsuz deneyimler yaşayan anne adaylarının bebeklerinde henüz anne karnındayken oksitosin ve vazopessin denilen bağlılık hormonlarının metilasyona uğradığı tespit edilmiş. Metilasyon bazen iyi bazen kötü sonuçlara yol açabilir. Bunun sonucunda da oksitosin reseptörlerinin baskılandığı, vazopressin reseptörlerinin ise aksine arttığı belirlenmiş. Vazopressin reseptörlerinin arttığı bu bebeklerin ilerdeki yaşamlarında son derece saldırgan aşıklar olduğu tespit edilmiş” diye konuştu.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.