Prof. Dr. Süleyman İrvan: “Sosyal medya okuryazarlığını önemsiyoruz”
İzel Çelik- Gazeteciler Cemiyeti tarafından AB desteğiyle yürütülen M4D (Medıa4democracy) tarafından düzenlenen moderasyonluğunu gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği online söyleşide bu hafta Üsküdar Üniversite İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan konuk oldu. Söyleşide iletişim araştırmacılarının son dönemde artan yeni sohbet odası pratiğini nasıl yorumladığı, Clubhouse gibi uygulamaların daha fazla kullanılmaya başlamasının basın ve ifade özgürlüğündeki daralmayla ilgisi gibi konular ele alındı.
Moderasyon gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun, “Clubhouse önce Apple marka cep telefonlarında daha sonra ise Android marka cep telefonlarında kullanılabilir bir sohbet odası uygulaması oldu. Clubhouse ilk ortaya çıktığında “club” adı itibariyle de 1900’lü yıllarda sadece erkeklerin üye olduğu grupları hatırlatırcasına sadece özel grupların katılabileceği, İphone cihazı olmayanların dışlandığı bir platform olarak da gündeme geldi. Sizce temel olarak bu Clubhouse gibi uygulamalar, sohbet odası uygulaması nasıl bir ihtiyaçla ortaya çıktı? Neden bir anda bu kadar popülerleşti? Ne dersiniz hocam?” Sorusu üzerine konuşmasına başlayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Sosyal medya platformları nihayetinde kullanıcıların içerik ürettiği platformlar. O yüzden zaten bu kadar popüler hale geldiler. Fakat Clubhouse’un ilk kez sadece sese dayalı bir platform olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Ben aslında bunu ilk duyduğumda gülmüştüm. “Bu kadar görsel bir kültürün içindeyken nasıl olacak bu” dedim. Tekrar radyoya dönüş gibi düşünmüştüm. Ve tutmaz diye de düşünmüştüm. Çünkü sadece konuşmaya dayalı bir platform olduğunu duyunca çok da ihtimal vermemiştim. Hatta bu platforma girmeyi bile düşünmemiştim. Ama bir arkadaşım davet gönderince deneyeyim diye girdim. Clubhouse’un Mart 2020 de piyasaya ilk girdiğini görüyoruz ama Türkiye’de 2021 yılına kadar hiç duyulmamıştı aslında. Şubat 2021 de ben ilk kez duydum. O dönemde hatırlarsanız sokağa çıkma yasakları vardı. Online sistemlerden ders anlatmaya çalışıyorduk. Ben girdiğimde sohbet odaları baya kalabalıktı. İlk girenlerden değilim ama kendime 2. Kuşak diyebilirim” yanıtını verdi.
Sohbet odalarının nasıl bir ihtiyacı karşıladığını anlatan ve Clubhouse’un iyi yanlarından bahseden Prof. Dr. İrvan, “Aslında kendi deneyimlerimden hareketle söyleyecek olursam sosyal medya mecraları hepimizin merak ettiği anlamaya çalıştığı platformlar. Bende bunların bir kısmını aktif kullanmaya çalışıyorum. Bir sürü konuda odalar açılıyor ve o konularda uzman olan insanlar bilgi paylaşıyorlar. Veya bu hayatın sıkıntılarından kurtulmak için sohbet etmek içinde kullanıyoruz. Böyle bir tarafı da var. Özellikle evden çıkamadığımız dönemlerde bu çok kıymetliydi. Konuşma kültürünü de aslında geliştiren bir şey. Odada iki ayrı yer var. Biri konuşma diğeri dinleme bölümü. Konuşma bölümüne çıktığınızda derdinizi anlatabilmeniz ve insanların sizi dinlemesi lazım. O yüzden konuşmayı da geliştirebilen bir yönünün olduğunu düşünüyorum. Bizde ki eğitimin kötü yanı konuşma mesela. Ben master için yurt dışına gittiğimde sınıfta konuşamıyorduk. Biz konuşmada çok çekinen bir toplumuz çünkü. Hala da öyledir. Öğrenciler soru sormazlar ya da fikirlerini açıkça ifade edemezler. Bunu aşamıyoruz. Clubhouse bunu yenmeyi de sağlayan bir platform” dedi.
Moderasyon gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun, “Basın ve ifade özgürlüğünün daraldığını konuşuyoruz son zamanlarda. Gazeteciler Cemiyeti hazırladığı raporlarda bu alanların daraldığını ortaya koyuyor. Medya araçlarında da insanlar aradığı kaynaklara ulaşmada sıkıntı yaşıyorlar. Bu anlamda da sohbet odalarının yeni açık oturum platformların olduğu yönünde. Siz ne derseniz. Bu platformlar böyle bir ihtiyaca da yanıt vermiş olabilir mi? Sorusunu yanıtlayan Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Olabir. Mcluhan’ın bir sözü vardı mesela ,” Medium is the message” diye Yani araç iletidir diyor. Aslında şunu demek istiyor; siz herhangi bir araç, ortam ortaya koyduğunuzda kendi kurallarınızı ortaya koyuyor ve belirliyorsunuz. Clubhouse aslında birçok şeye benziyor. Televizyondaki tartışma programlarına biraz benziyor ama çok da onlar gibi değil. Neden değil? Çünkü televizyondaki tartışma programlarında biz bilindik isimleri görüyoruz. Televizyonda her konuda konuşan bir takım insanlar var. Ama Clubhouse’un farkı şu; burada herkes konuşmacı olabilir. Dolayısıyla televizyondakinden çok daha geniş bir platform ve insanlara özgürlük alanı sunuyor. Hatta şöyle söyleyeyim ben ilk girdiğimde oda açma meselesi daha yoktu. Var olan bazı odalar vardı ama onların nasıl açıldığını bilmiyordum. Sonra herkesin oda açabileceği bir özellik geldi. Daha sonra oda açmaya giriştik. Yani evet ben oda açabilirim ve o odada istediğim kişilerle istediğim konuyu konuşabilirim. Bu bir ayrıcalıktı. Mesela örnek verecek olursam Diyanet İşleri Başkanı “günaydın demek cahiliye dönemi âdetidir” demiş. Bunu çok önceden söylemiş ama yeni gündeme geldi. Bugün mesela onunla ilgili oda açılıyor. Dolayısıyla o konu konuşulacak. Güncel olarak her konuda konuşulabilir. Mesela İsrail- Filistin olaylarının gündemde olduğu bir zamanda 15 gün boyunca bir oda açılmıştı. Filistinli ve İsrailli gençlerin olduğu bir odaydı. Ve orada insanlar kavgasız gürültüsüz 15 gün boyunca kendi düşüncelerini açıkladılar. Çok önemsedim. Bence Clubhouse’un yaptığı en iyi şeydi” dedi.
Moderasyon gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun, “Türkiye’de bir süredir kutuplaşma atmosferinden bahsediyoruz. Bunu özellikle de sosyal medya da gözlemliyoruz. Kutuplaşma anlamında karşılıklı suçlamalarda yapılıyor. Diğerinin bilgisini değersizleştirme de hep karşılıklı bir atak var. Sizce Clubhouse’da her mahalle kendi konusunu kendi insanıyla konuşur hale geldi mi? Yoksa az önce İsrail- Filistin örneğindeki gibi farklı kişilerin olduğu odalar mı kurduk? Şeklindeki sorusu üzerine Prof. Dr. İrvan şu yanıtı verdi: “Benim gözlemlediğime göre ikisi de oluyor. Yankı odaları dediğimiz belli görüşteki insanların bir araya geldiği odalar oluyor ya da farklı görüşteki insanların bir araya geldiği odalar oluyor. Kavga sonucu kapanan odalar da gördüm. Şöyle bir şey var. Mesela bir odada eğer çok politik bir konu konuşuluyor ve bir görüş hâkimse zaten farklı görüşteki kişilere konuşma hakkı fazla tanımıyorlar ya da siz zaten orada konuşmanın sizin açınızdan iyi olmayacağını düşünüyorsunuz. Ben bazen farklı görüşümdeki odalara giriyorum ama davet etseler bile konuşmuyorum. Çünkü onları hoşuna gitmeyecek şeyler söyleyeceğim. Birbirimizi üzmeyelim diye düşünüyorum. Ben konuşmamın doğru olmayacağını düşündüğüm bir yerdeysem o zaman sadece dinliyorum. İletişim sadece konuşmak değil aynı zaman da dinlemektir. “
Sohbet odalarına son dönemde ilginin azaldığını ifade eden Prof. Dr. Süleyman İrvan, “ Clubhouse’a ilginin neden azaldığı konusunda çok net bir fikrim yok ama bazı tahminlerim var. Birincisi, bir süre sonra insanlar hep aynı şeyler tekrarlanıyor diye düşünebilir. İkincisi ise sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması olabilir veya ünlü kişiler bir süre sonra buradan aldıkları eleştirilerden bıkmış olabilirler. İnsanlar nedense ünlü kişilere hakaret ediyorlar. Ondan dolayı daha az kullanıyorlar gibi geliyor. Bir de kazanç kapısına dönüşebilmiş değil. Başlangıçta Clubhouse’ı bu şekilde kullanmak isteyenler oldu. Bir gelir kapısına düşünülebilir mi? Diye düşünüldü ama Clubhouse bunu bir ticarete dönüştüremedi. O da engelleyici bir faktör olabilir. Ben iletişim eğitimi diye bir oda açmıştım. Orada da meslektaşlarımı davet ediyordum. Sonra devam ettiremedik. Onlardan da istek gelmedi. Sürdüremedik. Ben bir yandan da çok eğitici olduğunu düşünüyorum ama gazeteciler arasında çok ilgili gazeteci olmadı” dedi.
Medyayla barışık bir toplum olduğumuzu belirten ve Türkiye’de ki gazetecilik sorunlarına değinen Prof. Dr. Süleyman İrvan, “Sosyal medya konusunda Türkiye çok iyi durumda. Kullanım konusunda çok aktif. Sosyal medya kullanıcıların içerik ürettiği platformlar bu da çok iyi bir şey aslında. Gazetecilik açısında basın özgürlüğü konusunda ciddi konular var. Sürekli bir sınırlama söz konusu. Bununla mücadele etmek lazım ama bir yandan da sosyal medya gibi kontrol edilemez bir platform var. Her ülkede olan sorunlar Türkiye’de de var ama Türkiye’de daha farklı. Yani sosyal medyayı kullanalım ama sorumlu bir şekilde kullanalım. O yüzden eğitim kurumlarında sosyal medya okuryazarlığını çok önemsiyoruz. Bu konuda eğitimler verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sosyal medyanın şöyle güzel bir tarafı var. Mesela sosyal medyadaki paylaşımlarınız nedeniyle bir soruşturma geçirirseniz bunu yine sosyal medyada gündeme getirebiliyorsunuz ve insanlar sizin yaşadığınız sıkıntıları paylaşabiliyorlar. Dolayısıyla bir kamuoyu baskısı da oluşuyor. Demokrasi böyle bir şey” dedi.